Hasretinden prangalar eskittim kimin eseri ?

Koray

New member
“HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM KİMİN ESERİ?”: SADECE BİR İMZA MESELESİ DEĞİL, BİR HAFIZA SINAVI

Bu başlığı açıyorum çünkü artık şu ezberi bozalım istiyorum. “Hasretinden prangalar eskittim” sorusuna hâlâ “Ahmet Kaya’nın” diye cevap verenlerle de, “tek doğru Ahmed Arif’tir” deyip tartışmayı kilitleyenlerle de aynı masaya oturmak niyetindeyim. Evet, dizenin şiiri Ahmed Arif’e, onu kitlelere taşıyan yorum ise Ahmet Kaya’ya aittir. Fakat asıl mevzu, kimin payının daha “büyük” olduğundan çok, bu iki ismin etrafında örülen popüler kültür perdesinin, şiirin içindeki siyasal, tarihsel ve duygusal derinliği nasıl budadığı. Sadece “kimin eseri” diye sormak yetmiyor; “nasıl dönüştürüldü, neye indirgeniyor, kim neden böyle istiyor?” diye de sormamız gerekiyor.

KREDİ, KÜLT VE KIRPILMIŞ HAFIZA: İSİM SAVAŞININ GÖLGESİ

Önce çıplak gerçek: Dize, Ahmed Arif’in tek kitabına adını veren o dünyadan geliyor; şairin kişisel tarihinden, mahpushanelerden, baskıdan, yoksulluktan ve tutkudan süzülüyor. Yıllar sonra Ahmet Kaya’nın yorumuyla geniş kitlelere ulaşıyor, hafızalarda şarkı olarak yer ediyor. Buraya kadar mesele net. Ama burada durup düşünelim: “Eser kime ait?” sorusunu, kültürel üretimin zincirini görmezden gelen bir tek-işaretli kazık haline getirdiğimizde, aslında kendimizi kolay bir rahatlığa sığınıyoruz. Bir taraf “şairin hakkı” diye tutturuyor, öteki “şarkının gücü” diye. İkisi de doğru ama eksik. Eseri hem yazı hem ses kurdu; hem tarih hem icra büyüttü. Sorun, bu çoğulluğu kabul etmekte değil, onu basite indirgeme alışkanlığımızda.

ERKEKLERİN STRATEJİSİ, KADINLARIN EMPATİSİ: İKİ KANATLI OKUMA MÜMKÜN MÜ?

Forumda sık gördüğüm bir ayrışma var ve dürüstçe masaya koymak istiyorum. Erkek kullanıcıların bir bölümü meseleyi “problem çözme” formatında ele alıyor: “Veriyi doğrula, kaynağı bul, noktayı koy.” Bu yaklaşımın değeri ortada; yanlış bilgiyi temizler, etiketleri düzeltir. Ancak çoğu kez duygusal arka planı görmezden gelir. “Niçin bu dize halkın dilinde bambaşka bir hayat buldu?” sorusu, excel tablosuna sığmaz.

Öte yandan kadın kullanıcıların bir kısmı daha empatik ve insan odaklı ilerliyor: “Bu söz neden bizde böyle yankılandı, kimler bu sözde kendi yarasını buldu?” Bu yaklaşım, dizenin toplumsal psikolojideki yerini gösterir, ama bazen tarihsel somutlukları, hukukî/etik kredi meselesini flu bırakır. Peki neden iki kanadı birleştirmeyelim? Stratejik doğrulama + empatik yorumla; hem hakkı sahibine teslim edip hem de dizenin halktaki akıbetini konuşamaz mıyız?

POPÜLER KÜLTÜRÜN TÖRPÜSÜ: SİYASAL SÖZDEN “SÜS CÜMLESİ”NE

Gelelim en can sıkıcı yere: Bu dize, yalnızca romantik bir “özlem” cümlesi değil; bir direniş ikliminde, baskıların, ayrılıkların, sınıfsal ve siyasal yorgunlukların dilinden doğdu. Bugün ise sosyal medyada kahve fotoğrafının altına şerbet gibi dökülüyor. Bu dönüşümün tek sorumlusu kim? Kimseyi tek başına suçlamak kolaycılık olur; ama popüler kültürün cilalama makinesi çalıştıkça, dizenin “pranga”sı aksesuarlaşıyor. Oysa “pranga” sözünün tarihi ağırlığını hissedebilmek için bağlam gerekiyor. Bağlam çekildiğinde, geriye sadece “romantik poz” kalıyor.

Provokatif sorular:

- Bu dizenin politik ve tarihsel ağırlığını romantik alıntı estetiğiyle törpülemek, eserin ruhuna haksızlık değil mi?

- Beğeni sayısı uğruna bağlamı kesip atmak, kolektif hafızayı çürütmez mi?

- “Kime ait?” kavgasını kazandığımız gün, “neden yazıldı?” sorusunu tamamen kaybetmiş olmuyor muyuz?

KREDİ DAĞITIMI VE ETİK: “SES”İN PAYI NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER?

Bir başka tartışmalı nokta: İcranın, yani “ses”in payı. Ahmet Kaya’nın etkisi küçümsenemez; yorum gücü, dolaşıma soktuğu kayıtlar, dizenin milyonlarca kişiye ulaşması… Fakat burada ince bir çizgi var: Ses, kaynağı görünmezleştirdiği an etik problem doğar. Popüler hafıza “şarkı kimin?” sorusunu “söz kimin?” ile karıştırınca, şair arka planda silikleşiyor. Peki çözüm ne? Basit: Payın şeffaf dağıtımı. Konser afişinden dijital platform metinlerine, okullardan medya içeriklerine kadar, metnin ve yorumun ayrı ayrı kredilendirilmesi. Bunu yapmadığımız sürece “kimindi?” tartışmasını her kuşak yeniden, aynı yüzeysellikle döndüreceğiz.

KANON, KİTLE VE “YANLIŞ BİLGİ”NİN MUKAVEMETİ

Kültürel kanon bir kere popüler şarkıyla mühürlendi mi, düzeltme girişimleri genellikle geç kalır. Forumlarda “Yanlış biliyorsun” demek yetmez; neden yanlış bildiğimizi, hangi araçların bu yanlışı sürdürdüğünü konuşmalıyız. Arama motorlarında metin atfı, dijital platformlarda eser künyesi, TV programlarındaki hafif meşrep bilgi kırpıntıları… Hepsi birleşince “yanlış”, konforlu bir “doğru”ya dönüşüyor. Bu inatçı yanlış, sadece isim meselesi değil; hevesli bir kitle kültürünün “hız” takıntısının sonucu. Hız arttıkça bağlam uçar.

ERKEK STRATEJİSİNİN VE KADIN EMPATİSİNİN ORTAK ZEMİNİ: ADİL HATIRLAMA

Gelin iki yaklaşımı tek potada eritelim. Stratejik/analitik kanat şunu söylesin: “Kaynak belirtmeden dolaşıma sokulan her alıntı, üreten kişiye haksızlıktır.” Empatik/insan merkezli kanat şunu eklesin: “Bu dize, milyonların iç sızısını dillendirdi; onu sadece bir isim mülkiyetine kapatmak, toplumsal sahiplenmeyi küçümsemektir.” Ortak payda: Adil hatırlama. Yani hem şaire hakkını teslim etmek hem de yorumcunun etkisini, kitlelerin duygusal yatırımını görmezden gelmemek. Adil hatırlama, kanonun tek sesini değil, eserin çok sesli hayatını korur.

TARTIŞMANIN ATEŞİNİ BÜYÜTMEK İÇİN SORULAR

- Bir dizeyi, tarihsel bağlamından koparıp “romantik süs”e çevirmek kültürel vandalizm mi, kaçınılmaz evrim mi?

- Şair ve yorumcu arasındaki kredi paylaşımı nasıl kurumsallaştırılmalı? Eğitim, medya ve platformlar nerede sınıfta kalıyor?

- “Kimin eseri?” sorusu neden bizi rahatlatıyor? Daha zor olan “Bu söz neden hâlâ acıtıyor?” sorusundan mı kaçıyoruz?

- Popülerleşme, bir eseri demokratikleştirir mi yoksa derinliğini sığlaştırır mı? Demokratikleşme ile banalizasyon arasındaki çizgi nerede?

SONUÇ YERİNE: İMZAYI DOĞRU OKUMAK, YÜKÜ DOĞRU TAŞIMAK

“Hasretinden prangalar eskittim”in cevabını bir cümlede bitirmek kolay: Şiirin sahibi Ahmed Arif; onu kitlelerin diline taşıyan, sesiyle çoğaltan Ahmet Kaya. Ama bu kolay cümle, zor ödevi gizliyor: Adil, bağlamlı, çok katmanlı bir hatırlama kültürü kurmak. İmzanın üstüne bir imza daha geldiğinde, ilkinin silinmemesini sağlamak. Dizeyi albüm kapağında parlatırken, mahpushane duvarındaki yankısını unutmamak.

Eğer gerçekten tartışmak istiyorsak, fan kulüplerini değil, hafızayı konuşturalım. İmza savaşını bitirip emeğin, bağlamın, toplumsal duygunun karmaşık paylarını masaya yatıralım. Çünkü mesele sadece “kimin eseri” değil; “bu söz neden hâlâ içimize işliyor, neden yanlış hatırlıyoruz ve bunu düzeltmek için ne yapıyoruz?” sorularında gizli. Bu sorulara birlikte cesurca bakabilirsek, sadece doğru adı değil, eserin hak ettiği derinliği de kurtarırız.