Büyüğün anlamı ne ?

Ilayda

New member
“Büyüğün Anlamı Ne? Gerçekten Saygı mı, Yoksa Kör İtaat mi?”

Arkadaşlar, açık konuşacağım: “Büyüğe saygı” diye büyütüldük, ama çoğumuz bunun ne anlama geldiğini bile sorgulamadık. Çocukluğumuzdan beri “büyüklerin lafı dinlenir, sözleri kesilmez” diye kodlandık. Ama hiç düşündük mü, bu “büyüklük” yaşla mı gelir, tecrübeyle mi, yoksa sadece toplumun dayattığı bir koltuk hakkı mıdır?

Büyüğe saygı kavramı, ilk bakışta ahlaki bir değer gibi duruyor. Ancak işin içine girince görüyoruz ki, çoğu zaman bu kavram eleştiriye kapalı, sorgusuz sualsiz itaate zorlayan bir disiplin aracına dönüşüyor. Bazı “büyükler” bu saygı kartını, karşı tarafın düşünce ve iradesini bastırmak için kullanıyor. Hatta bazen bu, açıkça bir güç istismarı halini alıyor.

Yaş mı, Bilgelik mi?

Şu gerçeği kabul edelim: Yaş almak otomatik olarak bilgelik getirmiyor. Kimi insanlar yıllarca aynı hataları tekrarlayarak yaşlanıyor; fikirlerini geliştirmiyor, dünyayı anlamak için çabalamıyor. Buna rağmen, sırf yaşça bizden büyükler diye onlara “haklı” muamelesi yapmamız mı gerekiyor?

Bazı durumlarda yaşlılık, sadece deneyim getirmiyor, aynı zamanda geçmişin bagajını, önyargılarını ve dar görüşlülüğünü de taşıyor. O zaman “büyüğe saygı” derken, aslında “büyüğün hatalarını da kabullen” mi demiş oluyoruz?

Provokatif soru: Büyüğün yanlışını yüzüne söylemek, saygısızlık mı, yoksa gerçek saygının bir parçası mı?

Toplumsal Kodlar ve Kör Noktalar

Bizde büyüğe karşı çıkmak, çoğu zaman “edepsizlik” olarak etiketlenir. Oysa başka kültürlerde, gençlerin büyükleri sorgulaması, fikir çatışması yaşaması normal görülür. Burada mesele, çatışmayı saygısızlık olarak damgalayan toplumsal kodlarımız.

Bu kodlar yüzünden pek çok genç, kendi fikirlerini bastırmak zorunda kalıyor. Aile içinde, iş yerinde, hatta arkadaş ortamında bile... Büyüğün hatalı olduğunu bilseniz bile sesinizi çıkaramıyorsunuz. Çünkü size “Sen kim oluyorsun da...?” diye başlayacak o klasik cümle bekliyor.

Erkekler ve Kadınlar: Farklı Yaklaşımlar

Bu konuda cinsiyet temelli yaklaşım farklarını görmezden gelemeyiz.

Erkekler genelde stratejik ve problem çözme odaklı oldukları için, “büyüğe saygı” meselesine daha taktiksel bakabiliyorlar. Yani bazen sessiz kalıp, gerektiğinde doğru zamanda konuşmayı strateji olarak seçebiliyorlar. Onlar için mesele, “doğruyu söylemek”ten çok “doğru zamanda söylemek”.

Kadınlar ise genellikle empatik ve insan odaklı yaklaşıyor. Dolayısıyla “büyüğün kalbini kırmamak” ya da “ilişkileri bozmamak” için sessizliği tercih edebiliyorlar. Bu empatik yaklaşım, bazen haklı olduklarında bile geri çekilmelerine neden oluyor. Ama aynı zamanda, gergin ortamları yumuşatma ve iletişimi sürdürme konusunda da avantaj sağlıyor.

Peki bu fark, toplumda hangi tarafa yarıyor? Açıkça söylemek gerekirse, bu durum genelde statükoya yarıyor. Çünkü stratejik suskunluk da, empatik geri çekilme de, hatalı “büyüklerin” sorgulanmadan konumunu korumasını sağlıyor.

Saygı mı, Korku mu?

Şimdi dürüst olalım: Bazı büyüklere duyduğumuz şey saygı değil, düpedüz korku. Çocukken “terlik”ten, gençken “miras tehdidi”nden, yetişkinken “aileden dışlanma”dan korkuyoruz. Bu korkular, saygı diye paketleniyor.

Eğer birine sadece otoritesi, gücü ya da yaptırım kapasitesi yüzünden “saygı” gösteriyorsak, bu gerçek anlamda saygı değildir. Saygı, gönüllü olarak verilen bir değerdir; zorla alınan değil.

Provokatif soru: Korkuyla karışık saygı, gerçekten saygı sayılır mı?

Nerede Duruş Sergilemeli?

“Büyüğe saygı” ile “kendine saygı” arasındaki dengeyi kurmak, bence asıl mesele burada. Kendi sınırlarımızı korumadan, sadece büyüğün konforu için susmak, uzun vadede hem bireysel hem toplumsal çürüme getirir.

Bir büyüğe saygı duymanın en sağlam yolu, ona dürüstçe geri bildirim verebilmektir. Bu, onun değerini azaltmaz; aksine, gerçek bir diyalog başlatır. Ama tabii, bizde geri bildirim kelimesi genelde “laf sokma” ya da “saygısızlık” olarak algılanıyor.

Gelecek Nesiller İçin Yeni Tanım

Bence artık “büyüklük” tanımını yeniden yapmamız gerekiyor. Sadece yaş değil; öğrenmeye açık olmak, hatasını kabul edebilmek, farklı fikirlere saygı gösterebilmek de bu tanımın içine girmeli.

Büyüklük, otorite ile değil, rehberlikle ölçülmeli.

Eğer geleceğe daha adil ve sağlıklı ilişkiler bırakmak istiyorsak, “büyüğe saygı”yı sorgulamaktan korkmamalıyız. Çünkü sorgulanmayan saygı, sadece güç sahiplerinin işine yarar.

Provokatif soru: Büyüğe saygı, karşılıklı olmadığında hâlâ değerli midir?

---

İşte mesele bu: “Büyüğün anlamı”nı yaşa, unvana ya da koltuğa değil; dürüstlüğe, bilgeliğe ve öğrenmeye bağlayana kadar, bu kavram hep bir güç oyunu aracı olarak kullanılacak. Ve belki de en zor soruyu şimdi sormalıyız: Biz, saygıyı gerçekten hak eden büyükler olabilecek miyiz?